Dünyayı etkileyen pandemi felaketi korona virüs vebasından sonra ilk kez yurt dışına çıktım. 29 Temmuz 2023 sabahı, gün doğarken Türkiye’nin İpsala sınır kapısından birçok firmanın ortaklaşa düzenlediği tur organizasyonu ile Yunanistan’a giriş yaptık ve batı Trakya bölgesini geçerek Kavala’ya geldik. Öğlen saatlerinde uzun bir yolculuktan sonra Selanik şehrine vardık.
Atatürk’ün dünyaya geldiği ev başta olmak üzere, Selanik Osmanlı Vakıf mirası tarihi eserlerin belgeselini çektim. 30 Temmuz 2023’de Sabah erken saatlerde Selanik’ten geri dönüp Teselya Ovası’nın muhteşem manzaralarını doya doya seyrederek Ege sahilinde daha çok Anadolu’dan bölgeye göçen Rum köylerini geçerek Kratini şehrine gelip Feribot ile Osmanlıca adı TAŞÖZ, Rumca adı TASOS adasına geçtik.
Akşam saatlerinde yola çıkıp güneş batarken Yunanistan sınır kapısında uzun bir bekleyişten sonra Türkiye’nin İpsala sınır kapısından geç vakitlerde Türkiye’ye giriş yaptım. 2 günde Yunanistan’da tam bir devri âlem yapıp www.devrialem.tv olarak belgesel çekerek tarihe not düşüp zamana noterlik yaptım.
Şimdi sizleri 2 günde Yunanistan’da çektiğimiz belgesel görüntülerle baş başa bırakıyor, belgesel çekimleri yaparken sosyal medya paylaşımı canlı haber ve canlı makaleleri paylaşıyoruz.
2 GÜNDE YUNANİSTAN’DA DEVRİ ÂLEM
İPSALA SINIR KAPISINDAN CANLI YAYIN
An itibari ile 29 Temmuz 2023 Yunanistan’a gitmek üzere İpsala gümrük kapısından çıkış yapıyoruz:
AN İTİBARİ İLE İPSALA’DAN YUNANİSTAN’A GİRİŞ YAPIYORUZ
İLK DURAĞIMIZ BATI TRAKYA ÜZERİNDEN KAVALA OLACAK
MERİÇ NEHRİ’NDEN YUNANİSTAN’A GİRİŞ YAPARKEN TÜRK-YUNAN SINIRI MERİÇ NEHRİ ÜZERİNDEN GEÇİP YUNAN GÜMRÜĞÜNDE PASAPORT KONTROLÜ İÇİN BEKLİYORUZ.
Türkiye’nin İpsala gümrük kapısındaki gösteriş ve şatafatın tam aksine, Yunan gümrüğünde her şey sade gösterişsiz.
MERİÇ NEHRİ’NDEN EVLADI FATİHAN TARİHİ AKAR
Nehirler, dağlar ve ovalar kültür tarihimizin temel taşı sınır çizgisidir. Meriç Nehri’nden sadece su değil, Rumeli Balkanlar tarihi akar. Bulgarca Maritsa, Yunanca Evros ismini alan Meriç Nehri, Yunanistan ile Türkiye sınırının bir kısmını oluşturur. Bulgaristan’da doğarak Türkiye’ye giren ve Edirne üzerinde İpsala’dan geçer Ege Denizi’ne dökülür.
MERİÇ NEHRİ’NİN KAYNAĞINDAN SU İÇTİK
Balkanlar’ın en büyük nehirlerinden biri olan Meriç, Rila Dağı’nın kuzey eteği yakınlarından çıkar. 1998 yılında belgesel çekmek için gittiğim Bulgaristan’da Meriç Nehri boylarını gezmiş, kaynağından su içmiştim.
Meriç Nehri; Bulgaristan’da Filibe ovasını, Türkiye’de Edirne şehrini, Batı Trakya’yı suladıktan sonra Ege Denizi’ne dökülür. Meriç, 480 km uzunluğundadır. Başlıca kolları Ergene, Arda ve Tunca’dır. Meriç nehri Türkiye’nin 10. büyük nehridir.
Meriç Nehri, Türkiye sınırları içinde ilk olarak Edirne kuzeyinde Arda Nehri ile karışır. Bundan sonra Edirne güneyinde Tunca Nehri, Meriç ile birleşir. Uzun bir süre Türk-Yunan sınırını çizerek akan Meriç Nehri’ne İpsala’laya 30 otuz km kala Adasarhanlı köyünde Ergene Nehri karışır.
Meriç Nehri, İpsala güneyinde başlıca iki kola ayrılır. Birinci kol Türkiye sınırını terk ederek Yunanistan’a geçer ve Saros Körfezi’ne dökülür. Diğer kol ise bataklıklar oluşturarak Gala gölü gibi göllenmeler yaparak Türkiye topraklarından Enez yakınlarında Saros Körfezi’ne (Ege Denizi) dökülür.
Meriç, 1371 yılında yapılan Çirmen Savaşı’nın da geçtiği yerdir. Osmanlı İmparatorluğu ile Sırp Devleti arasında yapılan bu savaş, Türk zaferi ile sonuçlanmıştır.
YUNAN GÜMRÜK KAPISINDAN GİRİŞ YAPIYORUZ
An itibari ile gün doğarken Yunan gümrüğünden geçip Batı Trakya’ya giriş yapıyoruz:
SELANİK’TEN CANLI YAYIN
An itibari ile Yunanistan Selanik’ten Canlı yayındayız:
Ege’nin karşı tarafında komşumuz Yunanistan’dayız. Kavala’dan Selanik’e Devri Âlem farkı ile belgesel görüntülerle Yunanistan’da Devri Alem diyor www.devrialem.tv olarak belgesel çekimlerimize devam ediyoruz..
ATATÜRK’ÜN 1881 YILINDA SELANİK’DE DÜNYAYA GELDİĞİ EVDE BELGESEL ÇEKİMİ YAPTIK
Atatürk 1881 yılında Selanik’te doğmuştur. O’nun doğduğu, çocukluk ve gençlik günlerinin bir kısmını geçirdiği tarihi ev, bugün Atatürk Evi adıyla müze olarak tanzim edilmiş ve ziyarete açılmıştır. Bu tarihî yapı, günümüzde Selanik’in Apostolou Pavlu Caddesi, 17 numarada bulunmakta olup, Agiou Dimitriou 151 adresindeki Türkiye Cumhuriyeti Selanik Başkonsolosluğu ile birlikte aynı yerleşkenin parçasıdır. Selanik’te Atatürk Evi, arşiv kayıtlarına göre Selanik’in Koca Kasım Paşa mahallesi, Islahhane caddesi üzerindedir. Ev, bodrumu ile birlikte üç katlı ve bir avlu içerisindedir.
Geniş Bilgi için kültür Bakanlığı sayfası:
ATATÜRK’ÜN EVİNDEN CANLI YAYIN:
BİR ZAMANLAR MUSLUKLARINDAN BAL ŞERBETİ’NİN AKTIĞI ABDÜLHAMİT HAN TARAFINDAN YAPTIRILAN SELANİK HAMİDİYE VAKFI ÇEŞMESİ’NİN BELGESELİNİ ÇEKTİK:
YUNANİSTAN’DA OSMANLI MEDENİYETİNİN ŞAHİDİ SELANİĞİN SİMGESİ BEYAZ KULENİN DİLİ OLSA DA KONUŞABİLSE. SELANİK’TE YAŞAN KAHRAMANLIKLARI, İHANET, VEFASIZLIK VE EN ÖNEMLİSİ TEK KURŞUN ATILMADAN SELANİĞİN YUNANLILARA NASIL TESLİM EDİLDİĞİNİ BİZE ANLATSA.
YUNANİSTAN SELANİK’TE OSMANLI TARİHİ
Tarihi Selanik fotoğraflarına bakınca duygulanıp hüzünleniyoruz. Tarihi fotoğraflarda yer alan birçok Osmanlı medeniyet ve vakıf eserleri yok. Elif misali minareler yıkılmış. Selanik’te belgesel çekerken derlediğim özet bilgiyi sizlerle paylaşıyor, sizleri de Selanik’e davet ediyorum:
“Bugün Yunanistan’ın ikinci büyük şehri olan ve sahip olduğu kültürel mirasla öne çıkan Selanik, Osmanlı Devleti döneminde de önemli bir merkezdi. İlk kez 1387 baharında Çandarlı Hayreddin Paşa ve Gazi Evrenos Bey kumandasındaki birlikler tarafından fethedilen şehir, daha sonra Osmanlı’nın Timur’a kaybettiği ve dağılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı Ankara Savaşı (1402) sonrasındaki kısa kaos döneminde elden çıkarak Bizans idaresine geçti. Bizans Devleti, şehri, koruyamamaktan korktuğu için bir süre sonra Venedik’e sattı. Osmanlı Sarığını, Latin külahına tercih eden’’ sefalet altındaki Selanik halkının durumunu göz önüne alan Sultan İkinci Murad, şiddetli bir kuşatma sonucunda 1430 baharında Selanik’i ikinci ve son kez fethetti. Bundan sonra yürütülen iskân politikası ve Sultan İkinci Bayezid döneminde Endülüs’teki kıyımdan kaçarak Osmanlı’ya sığınan Seferad Yahudileri ile şehir yeni bir canlılık kazandı. Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin uzun bir süre, rahat bir şekilde, beraber yaşadıkları Selanik, zamanla önemli bir ekonomik-kültürel merkeze dönüştü…” KAYNAK:
https://www.gzt.com/amphtml/mecra/selanikte-parlayan-son-osmanli-yildizi-3433903
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2633441053477152&id=100004338481610&mibextid=qC1gEa
SELANİK’TE OSMANLI’NIN KORUYUP YAŞATTIĞI BALKANLARIN EN ÖNEMLİ KUTSAL KİLİSESİ AZİZ DİMİTRİ KİLİSESİN’DE BELGESEL ÇEKEREK TARİHE NOT DÜŞTÜM
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2633445063476751&id=100004338481610&mibextid=qC1gEa
YUNANİSTAN KAVALA’DA KANUNİNİN ŞEHRE SU GETİRMEK İÇİN YAPTIRDIĞI VAKIF SU KEMERLERİ GEÇMİŞİN NAZLI YADİGÂRI SU VAKIFLARININ EN GÜZELİ
https://m.facebook.com/story.php?story_fbid=2633447076809883&id=100004338481610&mibextid=qC1gEa
KAVALA’DA MİMAR SİNAN ESERİ PARGALI İBRAHİM PAŞA CAMİSİNİN MİNARESİ YIKILMIŞ, KİLİSE HALİNE GETİRİLEREK YIKILMAKTAN KURTULMUŞ.
OSMANLI’YA BAŞKALDIRAN KAVALALI MEHMET ALİ PAŞA’NIN VAKIF ESERLERİ KORUNMUŞ, DOĞDUĞU EV TAMİR EDİLMİŞ VE EVİN ÖNÜNE HEYKELİ YAPILMIŞ. 2003’DE ÇEKTİĞİM FOTOĞRAFLARI PAYLAŞIYORUM:
ŞEBİNKARAHİSAR’DAN KAVALA’YA GÖÇEN RUMLAR KAVALA’DA FESTİVAL DÜZENLİYOR
Bizim Kavala üzerinden Selanik geçtiğimiz bu gün 29 Temmuz 2023 akşamı Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi ile Şebinkarahisar’dan Yunanistan’a göç eden Rumların geçmişe dönük özlemi ve Şebinkarahisar’a unutmamaları önemli. Giresunlu gazeteci arkadaşım Sadi Toygar’ın festivalle ilgili haberini sizlerle paylaşırken, Kavala’dan Anadolu’ya göçen Türklerin Kavala’yı unutmamaları istiyorum.
HABER METNİ
Şebinkarahisar’dan göç edenler Selanik’te bir mahalleye Nea Nikopole (Şebinkarahisar) ismini vererek ve orada dernek kurarak geçmiş kültürlerini yaşatmaya devam ediyorlar.
”Aynı müzik, aynı horan, aynı coşku” ile davul zurna, kemençe, horan ve türkülerin yankılanacağı gecede Şebinkarahisar bölgesinin zengin kültürel mozaiği de ortaya çıkacak.
Şebinkarahisar Balcana, Asarcık, Alışar, Karagevezit, Kayadibi, Gedehor, Hahavla, Keylik, Esküne, Turpçu, Göreze, Gölve, İstirefil, Anna ve Sipahi köyleri ile Tamzara’dan göç eden Rumların torunları ve akrabaları 29 Temmuzda Selanik Kavala’da Şebinkarahisar Licese köyünde yaşamış olan eski Rum kemençeci Theophılos Papadopoulo adına Şebinkarahisar Festivali düzenleyecekler.
Gecede davul, zurna ve kemençe ile eski yöresel yemekleri yapacaklar ve aynı kültürü yaşayacaklar.
ŞEBİNKARAHİSAR’DAN KAVALA’YA GÖÇEN RUMLARIN KURDUĞU SOSYAL MEDYA SAYFASI
Festivale katılıp görmek istiyordum fakat tur firması Selanik’e geçtiği için katılamadım.
YUNANİSTAN’DA BELGESEL ÇEKİMLERİMİZ SÜRÜYOR
6 ŞUBAT KAHRAMANMARAŞ DEPREM FELAKETİ İLE YENİDEN BAŞLAYAN TÜRK YUNAN DOSTLUĞU ORMAN YANGINLARINDAKİ İŞBİRLİĞİ İLE GÜÇLENDİ. YUNANİSTAN DEPREM FELAKETİNDE EN FAZLA YARDIM YAPAN ÜLKELER ARASINDA YER ALDI.
Yunanistan’da yaptığımız araştırmalar ve edindiğimi bilgiye göre deprem felaketinden hemen sonra Yunan arama kurtarma ve yardım ekipleri bölgeye akın etti. Yunan Dışişleri Bakanı ve Savunma Bakanı Türkiye’ye geldi. Yunan devleti ve halkı yardım seferberliği başlattı. Papazlar, kiliselerde yardım kampanyaları düzenledi.
YUNANİSTAN’IN DEPREM YARDIMI
Yunanistan’da devlet yetkililerinin yanı sıra tüm siyasi partiler Türk halkının yaşadığı faciadan duydukları derin üzüntülerini paylaşan mesajlar yayımladı.
Yunanistan Türkiye’ye 36 arama kurtarma çalışanı, 5 doktor, 2 mühendis ve 3 eğitimli kurtarma köpeği gönderdi.
Bir ekip Hatay’da Salı günü arama kurtarma çalışmalarına başladı. Yetkililer Yunan görevlilerinin Hatay’da 5’i sağ 10 kişiyi enkazdan çıkardıklarını söyledi.
Yunan deprem dairesi başkanı sismolog Efthimios Lekkas’ın da Türkiye’ye gönderildiği kaydedilmişti.
Başbakan Kiryakos Miçotakis Türkçe tweet’inde “Yunanlar ve Türkler hayat kurtarmak için birlikte savaşıyor” dedi.
Yunanistan’dan Türkiye’ye gönderilecek 500 çadır, 1500 yatak, 7500 battaniye ve ilaçların ilk kısmı da, Perşembe günü Adana’ya ulaştı.
Hükümet yetkilileri toplam 80 ton yardımın gönderileceğini açıkladı.
Yunanistan’ın hem cumhurbaşkanı hem de başbakanı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayarak taziyelerini iletmiş ve yardım teklif etmişti.
Atina Ortodoks Kilisesi Başpiskopos’u İeronimos da “Dost Türk halkına geçmiş olsun” açıklamasını yaptı. KAYNAK: www.bbc.com/turkce/articles/cje12j5xny3o.amp
AN İTİBARİ İLE 30 TEMMUZ 2023 SELANİK’TE KALDIĞIMIZ OTELDEN www.devrialem.tv CANLI YAYINDA
İSTANBULUN FETHİNDEN ÖNCE ALINAN VE 1912 BALKAN SAVAŞLARINDA KAYBEDİLEN TAŞÖZ ADASINDAN www.devrialem.tv CANLI YAYININDA
AN İTİBARİ İLE YUNANİSTAN KAVALA TAŞÖZ ADASINDAN www.devrialem.tv CANLI YAYINDA
Yaşoz veya Taşyüz/Taşözü (Yunanca: Θάσος, Osmanlıca: Taşoz-i Osmaniye) bir Yunan adasıdır, coğrafi olarak Kuzey Ege’dedir fakat idari olarak Kavala bölgesel bölümünün parçasıdır. En kuzeydeki ve alan olarak 12. en büyük Yunan adasıdır. Bu isim aynı zamanda adanın en büyük kasabası ve kuzey tarafında, ana karanın tam karşısında, Keremetli’den yaklaşık 10 kilometre (6 mil) uzaklıkta bulunan Taşoz’un da adıdır (resmi olarak Limenas Thasou, “Taşoz Limanı” olarak da bilinir). Antik zamanlardan beri termae bulunması Taşoz adasını tatil yeri olarak bilinmesini sağlamıştır.
YUNANİSTAN TAŞÖZ ADASINDA OSMANLI TARİHİNİN CANLI ŞAHİDİ ASIRLIK ÇINAR AĞAÇLARI TARİHİ BİNALAR SAAT KÜLESİ VE ÇEŞME GÖZ VE GÖNÜL ZİYAFETİ SUNUYOR.
GEÇMİŞ BİRÇOK UYGARLIĞA EV SAHİPLİĞİ YAPAN OSMANLI DÖNEMİNDEN BİRÇOK ESER VE İZLERİN BULUNDUĞU EGE ADALARINDA BELGESEL TADINDA DEVRİ ÂLEM
EGE ADALARININ OSMANLI YÖNETİMİNE GİRMESİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİR ARAŞTIRMA
Doç. Dr. Yasemin DEMİRCAN
Ege adalarının adını aldıkları deniz günümüzde, iki ülkenin (Türkiye-Yunanistan) kıyıdaş olduğu, coğrafî, siyasî ve tarihî bakımdan üzerinde durulması gereken “kendine özgü” bir denizdir. Zira bazıları karaya çok yakın olan adaların Balkan savaşları sonunda başlayan süreçte Türkiye’den ayrılmış bulunmaları sonucunda anormal denebilecek bir durum meydana gelmiştir. Rodos ve dolaylarında birkaç ada bir tarafa bırakılırsa Anadolu toprakları önünde yer alan bütün adalar (güneyden itibaren İstanköy, Leros, Lipsos, Patmos, Sisam, Nikarya, Sakız ve Midilli) Anadolu’yu taşıyan platformun (kıta sahanlığı) üzerindedirler ve fizikî bakımdan Anadolu’nun bir parçasıdırlar. Kaynak ve geniş bilgi: https://www.altayli.net/ege-adalarinda-osmanli-hakimiyeti.html
YUNANİSTAN’DA BELGESEL ÇEKİMLERİMİZİ TAMAMLAYARAK TÜRKİYE’YE GÜN BATARKEN GİRİŞ YAPTIK. YUNAN GÜMRÜK KAPISINDA İKİ KİLOMETRE UZUNLUĞUNDA ARAÇ KUYRUĞU VAR. TÜRK DIŞİŞLERİ BAKANLIĞIMIZ YUNAN YETKİLİLERLE GÖRÜŞME YAPARAK SORUNU ÇÖZMELİ. YUNAN SINIR KAPISI BAKIMSIZ PERİŞANLIK İÇİNDE, YUNANİSTAN’A YAKIŞMIYOR. TÜRKİYEYE GİRİŞ YAPMANIN MUTLULUK VE HUZURUNU SİZLERLE PAYLAŞIYORUM:
Evet, 2 günde Yunanistan’da tam anlamı ile devri âlem yaptık. İlim kültür tarih ve teknoloji merkezi www.iktav.com olarak araştırmalar yapıp birçok TV kanalında yıllardan beri yayınlanan, beğeni ile izlenen Devri Âlem belgesel programı www.devrialem.tv olarak belgeseller çekip tarihe not düşüp zamana noterlik yapmak için Belgeselcinin Not Defteri köşesinde kayıt altına akmak için makale haline getirip kültür ve medeniyet tarihimize vefa borcumuzu ödemeye çalıştım.
20 YIL ÖNCE-20 YIL SONRA YUNANİSTAN’DA BELGESEL ÇEKİMLERİNDEN NOTLAR
Yunanistan’a ilk kez 2003 yılında gidip belgesel çekmiştim. Daha sonra birkaç kez daha gidip belgesel çekmiş özellikle Türklerin yaşadığı Batı Trakya bölgesinde geniş çaplı araştırma yapıp bölgede yaşayan Türklerle konuşup belgesel programlar çekmiştim.
Aradan 20 yıl geçmesine rağmen halen bu belgeselimiz başta TGRT belgesel TV olmak üzere birçok kanalda yayınlanıyor. Bu satırları yazdığınız 2 Ağustos 2023 tarihinde TGRT belgesel TV’de yayınlanan YUNANİSTAN’DAKİ OSMANLI Belgeselimiz yayınlanıyordu. Yayınlanan belgeselden kısa bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum:
TGRT’DE YUNANİSTAN GİRİT BELGESELİMİZ YAYINLANDI
29 ve 30 Temmuz 2023’de Yunanistan’da belgesel çekip Türkiye’ye yeni döndükten sonra ayağınızın tozu dururken Yunanistan belgesellerimizin yayınlanması beni duygulandırıp, 20 yıl önce yaşadıklarımı yeniden yaşattı.
1 Ağustos 2023’de TGRT belgesel TV’de yayınlanan Devri Alem belgesel programımızda 2003 tarihinde İlim Kültür Tarih Araştırmaları Merkezi www.iktav.com kültür hizmeti olarak hazırladığımız Devri Alem belgesel programımız Yunanistan’da çektiğimiz GİRİT ADASI belgeselimiz yayınlandı.
12 yıldan beri TGRT belgesel TV’de her gün sabah 07, gündüz 12 ve gece 03’de yayınlanan devri âlem belgesellerimizi www.devrialem.tv ve www.belgeselyayincilik.com web TV kanalımızdan da izleyebilir; www.ismailkahraman.net ve www.gebzegazetesi.com da belgeselcinin not defteri köşemizde 38 yıldan beri yayınlanan makalelerimizi okuyabilir; görüş, öneri ve yorumlarınızı bizler paylaşabilirsiniz.
20 YIL ÖNCE 2003 TARİHİNDE YUNANİSTAN’DA BELGESEL ÇEKİMLERİMİZDEN NOTLAR
İskeçe’den Dedeağaç’a Yunanistan da Devr-i Âlem
Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde araştırmamız ve belgesel çekimlerimizi sürdürüyoruz. Dedeağaç’a gitmek üzere İskeçe’den ayrılıyoruz. Yine verimli topraklardan geçiyoruz. Sağ tarafımızda masmavi sularıyla Ege denizi, solumuzda ise yemyeşil zirveleriyle Rodop dağları. Ege Denizi ve Rodop dağları arasında kalan Batı Trakya ovaları verimli ancak Yunanistan’ın baskıları sonucu sürekli kan kaybediyor.
Batı Trakya sürekli mezalime uğramış. Yıllarca Bulgar işgali altında kalmış. Batı Trakyalılar yıllarca Bulgar mezalimi yaşadık. Bulgarlar çok büyük vahşi hareketler yaptı. Şimdide Yunanlılar aynı mezalimi yapıyorlar. Lozan Antlaşması ile aldığımız haklarımız yok sayılıyor. Bize bu topraklarda huzur vermiyor diyorlar.
Gerek Bulgarlar ve gerekse Yunanlılar deyim yerindeyse bindikleri dalı kesmişler. Yunanlılar Türkleri Batı Trakya’dan kaçırmışlar, Bulgarlar da Türkleri Yunanistan’dan kaçırmışlar. Bu yüzden tarım ve hayvancılık ölmüş. Tarlalar verimsiz ve hayvancılık öldüğü için bugün her iki ülke gıda maddesi ithal eder hale düşmüşler.
Bugün Yunanistan ve Bulgaristan’ın yaşadığı ekonomik krizin temelinde bu yatıyor. Yunanlılar; Kafkaslar, Azerbaycan ve Gürcistan bölgesinde Türkçe konuşan Ortodoks Hristiyanları Batı Trakyalıları asimile etmek için Yunanistan’a getirmişler. Bugün 1 Milyona yakın Yunanistan’da Türkçe konuşan Kafkas kökenli Ortodoks göçmen yaşıyor.
Girit, Rodos ve Batı Trakya bölgesine yerleştirilen bu Ortodoks göçmenler Yunanistan’daki ekonomik krizden dolayı Yunanistan’ı terk etmeye başlamışlar. Dedeağaç’ta karşılaştığımız Andrea adlı Azerbaycanlı bir Ortodoks “Artık biz Yunanistan’ı terk ediyoruz. Burada hayat kalmadı. Kendi ülkemize dönüp orada hayatımızı süründüreceğiz.” diyerek Yunanistan’daki ekonomik krizin boyutunu gösteriyordu.
Dedeağaç’taki gezimizi süründürürken birçok insan bizlere Türkçe merhaba diyerek alışveriş yapmamızı istiyorlardı. Sahil kenti olan Dedeağaç’ta turist yok denecek kadar az. Restoranlar boş. Herkes ekonomik krizden dert yanıyor. Dedeağaç sahilinde yapılan Pontos anıtında bizim Aba zıpka giyerek horon oynayan Karadeniz uşaklarının heykeli yapılmış. Yunanlılar Megolaidea fikirlerinden hiç vazgeçmiyorlar. Nüfusları azalsa da ekonomik kriz içinde iniminim inleseler de yine Pontos hayalleri ve Anadolu’dan toprak taleplerinden vazgeçmiyorlar. Dedeağaç İpsala sınır kapısından Türkiye’ye giriş yapmamın huzuru içerisinde İstanbul’a doğru yol alırken sizleri Dedeağaç’la ilgili ansiklopedik bilgilerle baş başa bırakıyorum.
DEDEAĞAÇ
Şehir Türkçe adını, XV. yüzyılda burada yaşamış bir gönül sultanın ilim irşat vazifesi yaptığı tekkenin bahçesinde bir ağacın gölgesinde oturmayı adet edinen bir Allah dostunun babasından aldığı söylenir. XIX. yüzyılın ikinci yarısına kadar bir balıkçı köyü iken demiryoluna kavuştuktan sonra önem kazandı. Dolayısıyla buranın limanı da Şark demiryolları tarafından temizlendi (1905).
Edirne vilayetine önce kaza, sonra da sancak merkezi olan Dedeağaç’ın merkezi ilçesiyle birlikte üç ilde (Dedeağaç, İnöz, Sofulu), on iki bucağı ve yüz altmış sekiz köyü vardı. Önceleri 9 bin olan nüfus, sancak olmasından sonra artarak 66 bin 90’a ulaşmıştır. Şehirde 8 yabancı devlet konsolosluğu ve 7 vapur acenteliği vardı.
1912 yılında Bulgarlar tarafından zapt edilen Dedeağaç, 10Ağustos 1913’te Bükreş antlaşması’yla Bulgaristan’a verildi. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Neuilly Antlaşması ile (27 Kasım 1919), Yunanistan’a geçti ve Yunan Aleksandropolis adı verildi.
Osmanlı İmparatorluğu yönetiminde sancakta 103 cami, 2mescit, 6 hamamı, 20 çiftlik bulunmaktaydı. Bu dönemlerde sancağın geçimi ipek böcekliği ile sağlanmaktaydı. Şarap, üzüm, tütün, iplik, koyun, keçi, sığır yetiştirilirdi. Buraya 1888’de resmi evrakın muhafazası için bir mahzen ile bir telgrafhane (1891) yaptırılmış, mahkeme dairesi onartılmıştır (1894). Şehirde yaşayan Rum ve Bulgar toplumları içine yaptırılan veya onarımına izin verilen yapılar şunlardır: 1892’de, 1896’da ve 1906’da birer Rum kilisesi, Bulgar halkı için Derbend Köyü’nde bir Bulgar kilisesi (1899), Yahudiler için ise iki havra(1903).
Şehirlerdeki Osmanlı dönemi yapılarından ayakta kalabilenlerden en önemlisi Süleyman Paşa Camii’dir. Dedeağaç’a 27 kilometre uzakta, Meriç Nehri’nin sağında Ferecik’tedir. Orhan Gazi tarafından Süleyman Paşa adına kiliseden camie çevrilmiştir. Minaresi sol taraftadır. Kapısının üzerindeki kitabeden minarenin sonradan eklendiği anlaşılmaktadır (1525 -1526). Camiin kubbeleri kurşun kaplamadır.
DİMETOKA
Uzun bir süre Bizans yönetiminde bulunan, 1230 yılında Bulgar Kumandan Asen tarafından kuşatılarak teslim alınan şehir, 1255’teyeniden Bizans yönetimine katıldı ve İoannes Kantakuzenos, bu şehirde imparator ilan edildi.
I. Murad tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarına katıldı. Osmanlı İmparatorluğu’nun son iller örgütüne göre Edirne ili merkez sancağına bağlı bir ilçenin merkezi oldu. I. Murad burayı aldıktan sonra Türklerce alınan Edirne şehrinin onarılmasına (1367) kadar Dimetoka’yı merkez edindi. Bu bakımdan Dimetoka’ya “Daru’s Saltanat” adı verildi. I. Murad burada kaldığı süre içerisinde harap olan kalelerin onarılmasını sağladı, çok sayıda resmi daireler ve binalar, okullar, yüksek imam medreseleri inşa ettirdi.
Osmanlıların Rumeli’de kesin olarak yerleşmelerinden sonra Dimetoka, değerini bir süre daha sürdürdü. Bu arada 1373’te I. Murad ile İmparator İoannes, Anadolu’da uğraştıkları sırada, her ikisinin de oğulları(Savcı Bey ve Andronikos) Rumeli’de ayaklanmışlardı. Bunun üzerine Rumeli’ye dönen I. Murad, ayaklanan prensleri İstanbul yakınında yenilgiye uğratınca, bunlar Dimetoka Kalesi’ne kapandılar, orada yakalanarak cezalandırıldılar.
Rumeli Beylerbeyliğinin Paşa Sancağına bağlı 150 akçalık bir kadılık olarak örgütlenen ve Edirne Bostancıbaşılarının emrinde ve çorbacı Voyvoda tarafından yönetilen Dimetoka Kalesi’nde sadece bir dizdar bulunmaktaydı. Bir süre Rumeli’yi eline geçiren Musa Çelebi de Dimetoka’yı hükümet merkezi yapmıştır.
1444’te II. Murad’ın yönetimi oğlu Mehmed’e (Fatih) bırakmasını fırsat bilen Hıristiyanlık dünyası, yeni bir Haçlı Seferi hazırlıklarına girişince, Rumeli halkı büyük bir paniğe kapılmış, boşaltılan Edirne şehrinin ileri gelenleri, bu arada şehzade Mehmed, Sadrazam Halil ve Hadım Sinan Paşa buraya sığınmışlar, mallarını ve ailelerini Dimetoka Kalesi’ne saklamışlardır.
XV. yüzyıldan başlayarak XIX. yüzyılın başına kadar Dimetoka önemli devlet adamları için bir sürgün yeri veya emekliye ayrılanların çekildikleri sessiz bir köşe idi. 1821 yılında Dimetoka’ya bağlı İpsala kazasındaki Hassa Korusu’na iskan olunan Ağnat Kazakları’nın hane, bağ, bahçe ve tarlalarından da öşür ve diğer vergiler alınmaya başlanıldı (Mart 1821) II.Mahmud devrinde modern anlamda örgütlenen Edirne ilinin merkez sancağına bağlı bir ilçe haline getirilen Dimetoka, Edirne ile Dimetoka halkı arasındaki anlaşmazlıktan dolayı Edirne’den ayrılmasına karar verildi (18 Nisan 1841).Türkiye’den ayrılması da bir kere 1876-1877 Osmanlı – Rus Savaşı’nın bozgunla sonuçlanması üzerine düşünüldü. Berlin Kongresi’nde, Türkiye’de bırakıldı. Buarada Dimetoka’y bağlı köyler, Rus Generali Stalip’in askerleri tarafından yıkıma uğradı. Bunlar ancak 1789’da yerlerine dönebildiler. Bundan sonra Balkan savaşlarındaki büyük bozguna kadar yıkık bir durumda kaldı. Bu savaşta Bulgar saldırısının başlaması üzerine elden çıktı ve 30 Mayıs 1913’te imzalanan Londra Anlaşması üzerine Bulgaristan’a bırakıldı. Ancak Türklerin Balkanlar’da ileri harekâtından sonra imzalanan 26 Eylül 1913 tarihli İstanbul antlaşması ile Karaağaç ve Dimetoka, Osmanlı Devleti’ne bırakılmasına rağmen, I. Dünya Savaşı’nda Bulgarların kazanılması için yapılan fedakârlıkta 19 Ağustos 1914tarihli antlaşma ile Meriç’in sol kıyısındaki bu köprübaşılar, büsbütün elden çıktı. Nisan 1920’de yapılan San Remo Konferansı kararları gereğince bütün Trakya Yunanlılar’a bırakıldı.
Osmanlı yönetiminde bulunduğu süre içerisinde Dimetoka, Bizans devrinde olduğu gibi Osmanlı devrinde de son derece önemli bir sayfiye yeri ve padişahların çok süre yazlık mevkiini oluşturmuştur. Bu sebeple sultanlar, ilk baştan burada saraylar kurmasına özen göstermişlerdir. Bu amaçla, Bizanslılardan kalan saraylar yenilenmiştir. Özellikle Büyük Kale’deki Bizans sarayını yenileyerek kullanmışlardır. Bir söylentiye göre kentin fethinden önce, kentin kuşatıldığı dönemde, Osmanlı ordusu cuma namazını Dimetoka’nın Kızıldere ilerisinde, Ayia Kiryaki ayazması üst tarafında kılmış olduğundan, bu sebeple bu mevkiye “Namazgâh” adı verilmiştir.
Dimetoka Kalesi Bizans çağından kalma bir eserse de, Osmanlı eserleri arasına girmiştir. Zira burası Osmanlı yönetimine büyük onarımlar geçirmiş, kale içindeki saraylar da kullanılır hale sokulmuştur. Kalenin bir kısmı çift duvarlıdır, bir alçak duvar, 2-3 metre uzunluğunda, öbürü ise 5-6metre yüksekliğindedir. 1800 metre uzunluğunda olan kale, Bizans İmparatorluğu’ndan toplanan binlerce işçi tarafından inşa edilmiştir. Kalenin kulelerinden bazıları çok iyi durumdaysa da büyük çoğunluğu yıkık ve harap durumdadır. Kale içerisinde Ayios Yeorgios Palaikastiris adlı bir Rum kilisesi de bulunmaktaydı. Bu kilisede 1341 yılında loannis Kantakuzinos’un eşi İrina’nın taç giyme töreni yapılmıştır. Kale içerisinde bulunan bu kilise, II.Mahmud’un bir Hatt-ı Hümayunu ile onarılmıştır (Haziran 1828).
Geliri II. Beyazid tarafından giderlere ayrılan Dimetoka’da XII. yüzyılda kale içinde, 100 Hıristiyan evi ile bir kilise bulunmakta olup, Türkler kalenin dışında, varoşta oturmaktaydılar. 12 mahalle ve 600 evden oluşan Türk semtine Mehmed Çelebi Camii, Nasuh Bey, Kurt Bey, Bazarlı Bey, Abdülvasi Çelebi, Oruç Paşa, Kapıcıbaşı, Tatarlar, Haraçcı, Zincirli, Çırcır,Abdal Cundi, Gazi Ferhad Bey mescitleri ile Mehmed Çelebi, Oruç Paşa, Nasuh Beyimaretleri, Kurşunlu ve Nasuh Bey harları Feridun Bey ile Oruç Paşa’nın Fısıltı Hamamı, önemli eserler arasında sayılırdı.
Doğan Bey Camii, 1420 yılında İvaz Paşa tarafından yaptırılmıştır. Üç kubbeli bir son cemaat yerinden sonra esas bina kare bir şekil arz etmekte ve bunun merkezinde dört payeye dayanan bir merkezi kubbe bulunmaktadır. Ana çizgiler bakımından Atina4daki Fethiye Camii’ni anımsatan bu binanın kubbe altı mekânının etrafını çeviren diğer mekânlardan köşelerdekiler çapraz tonozlar ile örtülüdür.
Çelebi Sultan Mehmed Camii, padişah emriyle 1420’de İvaz Paşa’ya yaptırılmış olup, 1821-22 yıllarında onarım görmüştür. 30X30 metre dış boyutunda olup, köşeleri pahalı, 2×2 metre kargir ayaklar arasında yapılmış ahşap kemerlere müstenid 11 metrelik bir merkezi kubbeli sahın ile tonoz örtülüdür. 8 metrelik kubbelerden birçok izler ve kemer yastık taşları kalmıştır.
Bayezit Camii, I. Murad tarafından 1361 ile 1389 yılları arasında inşa edilmiştir. Ancak camiin küçük ve harap durumda olması yüzünden büyük olasılıkla Yıldırım Bayezid tarafından 1389 veya 1390 yıllarında inşaatı yeniden yapılmıştır. Bu tarihte, duvar kısmına, yazıtlı taşlar yerleştirilmiştir. Son cemaat yeri üç bölmeli ve yanları açıktır. Her üç bölmede kubbelidir. Harem, dış ölçüleri ortalama 30×30 metre olan bir kare yapıdır.
1821-22’de çirmen Mutasarrıfı Salih Paşa tarafından bütün masrafları karşılanarak onarılan cami, son olarak 1903 yılında da bir onarım görmüştür.
Bugün ayakta yıkık da olsa veya temelleri kalabilmiş olan diğer Osmanlı dönemi yapılarından Nasuh Bey Mescidi, Pazar Bey Mescidi, Oruç Paşa Mescidi (Yapımı 1400-1401), Abdal Cidi Mescidi, Ferhad Bey Mescidi ile Abdal Cüneyd Zaviyesi (Yapımı 1485) ile Fısıltı Hamamı anılmaya değer.
Dimetoka’da yaşayan Hıristiyanlar için de birçok kiliseler inşa edilmiş veya eskileri onarılmıştır. Halen Dimetoka’da Osmanlı döneminden kalma 16 Rum kilisesi, 1 Katolik Bulgar kilisesi ile bir de Ermeni Surp Kevork kilisesi vardır. Bu yapıların yapım tarihleri şöyle;
Pakrevan Köyü’ne Bulgar Katolik (1866), Prizren Köyü’ne AyaTanaş (1859), Kaza merkezine (1863), Cambazlar Köyü’ne Konstantin Valanti (1869), Küçükdoğancı Köyü’ne Meryem Ana (1870), Sarı Hatır Köyü’ne Aya Yorgi(1872), İlçe merkezine Aya Marina (1883), Kadıköy’e Aya Yorgi (1901), İniceğiz Köyü’ne (1897) birer Rum kilisesi inşa edilmiş. Kale içindeki Rum kilisesi1834’te, diğer bazı kiliseler de 1838’de onarılmış, Sofulu kazası Paşmak Köyü’ne bir Rum sıbyan mektebi (1883), Saltın Köyü’ne bir Rum kız mektebi(1886) ile Kuleli Burgaz Köyü’ne Rum mektebi (1896) inşa edilmiştir.
DRAMA
Trakya ile Makedonya arasında Yunanistan’da bir şehir ve bölge. Kuruluşu Makedonya Krallığı zamanına kadar uzanır. Osmanlı yönetimine 1373-1374 yıllarında giren Drama, Balkan Savaşı sonuna kadar Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kaldı. Osmanlılar’ın Rumeli’deki ilk genişleme yıllarında karargâhını Gümülcine’de kuran Hayredin Paşa öncü kuvvetlerini Mesta (Karasu) bölgesine doğru sürdü. Bunlardan serez’i kuşatan Deli Balaban’a yardım etmek üzere hareket eden Lala Şahin Paşa, ilk adımda Kavala’yı ele geçirdi, buradaki gümüş madenlerini denetimi altına aldıktan sonra drama önüne geldi. Drama kalesi kendiliğinden teslim oldu. Lala Şahin Paşa, Zihne, Serez ve Kara Ferye’yi Osmanlı yönetimine katarak Osmanlı sınırlarını Vardar Vadisi’ne kadar uzattı (1375). Böylece Osmanlı yönetimine giren Drama bir kadılık olarak Rumeli Beylerbeyliği’ne bağlandı. Bölgede Türk ve Müslüman nüfusu artırmak üzere,, Yıldırım Bayezid, Karaman bölgesinde konar göçerlerden bir kısmının Drama çevresinde hala yaşadıkları görülmektedir. Evliya Çelebi Drama’yı şirin bir kasaba olarak anlamaktadır. XVII. Yüzyılda Drama Ovası’nda pamuk tarımı yapıldığını ve kasabada işlenen pamuğun çadır bezi olarak bütün Osmanlı İmparatorluğu’nda beğenildiğini anlatır. XVIII. Yüzyılın son yarısında ve XIX. yüzyıl başlarında Serez beylerinin buyruğu altına giren Drama Yunan ayaklanmasında derin etkiler altında kaldı. Drama Mahmud Paşa Yunan ayaklanmasında Drama’da toplanan gönüllülerle Serasker Selim Paşa komutasında Kolokotroni Savaşı’na katıldı ve Tırhala’yı ayaklanan Yunanlılar’a karşı savundu.
Osmanlı İmparatorluğu’nun iç yönetimini yeniden düzenlediği XIX. yüzyılın ikinci yarısında Drama, Rumeli’de Trakya ile Makedonya hatları sınırlarında bir kasaba olup Selanik vilayetine bağlı bir sancak merkezi oldu. Selanik’in 120 kilometre kuzeydoğusunda Siroz’un 48 kilometre doğusunda ve iskelesi olan Kavala’nın 53 kilometre kuzeybatısında olarak Tenyanos Golü’ne dökülen Ankiste (Dramaniçe) Nehri kollarından bir çayın üzerindeydi.
Kaza, batı ve kuzeybatıda Siroz Sancağı ile kuzeydoğuda Edirne vilayetinin Gümülcine Sancağı, güneydoğuda Sarışaban, güneyde Kavala kazalarıyla sınırlıydı. Merkez ilçesinden başka Kavala, Sarışaban, Praviştailçeleri, Tirsoçam ve Geç bucaklarına ayrılmıştı, 131 köyü bulunmaktaydı. Bu yüzyılda tarım ürünleri olarak buğday, arpa, çavdar vb. hububat ile çok miktarda tütün, az miktarda pamuk yetiştirilirdi. Bağları çok olduğundan bol miktarda şarap çıkardı. Arı kovanlarından bolca bal ve balmumu elde edilirdi. Halk tütün tarımı, çorap ve şayak dokuma tezgâhlarıyla bolluk bir hayat sürmekteydi. Tarımın gelişmesi için de Osmanlı Devleti’nce gerekli tohumluk malzeme verilmiştir (1897). Ayrıca maden işletilmesi de gelişmişti ve 1847 yılında madenler çıkarılıyordu. XIX. yüzyılın sonlarında Sırbistan’ın bağmısızlık kazanması üzerine eski Sırbistan göçmenleri daha sonra da Kafkas göçmenleri ve 1876-1877 Osmanlı – Rus Savaşı nedeniyle Bulgaristan göçmenlerinin yerleşme alanı durumuna gelen Drama’da Balkan Savaşı’ndan hemen sonra Serez Sancağı ile birlikte 78 bin 52 Rum, Bulgar ve Ulah’a karşılık, bir kısmı Pomak ve Kıpti olmak üzere 429 bin 745 Müslüman yaşamaktaydı. Bu nüfusun 75 bini Drama merkez sancağında oturuyordu.
“Kamus-ül Alam” adlı eserde ise XIX. Yüzyılda kazanın toplam nüfusu 53 bin 167 idi.
Balkan Savaşı’nda Ali Yaver Paşa komutasındaki ordu, Ferecik’te Bulgarların eline düşmüştü. Bulgarların yaptıkları zulümler bölgede yaşayan Türkleri tiksindirmişti. II. Balkan Savaşı sonunda yerli halkın yardımı ile Yunanlıların eline geçti. Londra Antlaşması’yla Yunanistan’a bırakıldı. I. Dünya Savaşı’nda yeniden Bulgarların eline geçenDrama, bu savaşın sonunda kesin olarak Yunanistan’a bırakıldı. II. Dünya Savaşı’nda bir süre yine Bulgarların eline geçen Drama Savaş sonunda tekrarYunanistan4da kaldı. Laussanne Konferansı’ndan sonra Türkiye’deki Rumlar’a karşılık, Yunanistan’daki bütün Türklerle birlikte Drama halkı da Türkiye’ye getirildi. Bugün Drama’da birkaç aileden başka Türk kalmamıştır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde buraya çeşitli mimari eserler yapılmıştır. Yıldırım Bayezid devrinde yapılmış 3 cami, birer küçük kütüphane,1 idadiye, 1 rüşdiye, birkaç sıbyan mektebi ve dokuma tezgâhları bulunmaktaydı. Drama’da Osmanlı eserleri arasında özellikle Kurşunlu Cami (Ferhad Paşa) ve Nasuh Paşa Hanı anılabilir. Ferhad Camii, 1906’da onarım görmüştür. XXI. yüzyılın sonu ile XX. yüzyılın başlarında Drama’ya Osmanlı Devleti’nce çeltik arazisi nehirleri üzerine iki adet köprü (1847), bir hapishane (1875) ve mevcut Mekteb-i İdadi-i Mülki içine bir bina (1907) yapılmış, Mahmud Paşa Medresesi onarılmıştır (1858).
Burada yaşayan Hıristiyan dinine mensup toplum içinde Kayapınar Köyü’nde Aya Marko (1860), Sarıdere nahiyesine Aya Yorgi (1870),Sarışaban nahiyesine Aya Dimitri (1873), Peluna Köyü’ne Aya Nikola (1895) adlı birer Rum kilisesi ile Rum sıbyan mektebi (1896), Çatalca Köyü’ne bir Rum kilisesi (1903) inşa edilmiş.
BATI TRAKYA’NIN İSKEÇE BÖLGESİNDEYİZ
Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesinde araştırmamız ve belgesel çekimlerimiz sürüyor. Gümülcine’den yola çıktık. Verimli tarla, bağ ve bahçeler arasından yolumuz Selanik istikametine doğru devam ediyor. Rodop dağları eteğindeki Türk köyleri elif misali minareler ve kırmızı kiremitli evleri ile bize çok şey söylüyor. 50km’lik mesafedeki İskeçe yolu üzerinde büyük ve küçükbaş hayvanlarını otlatan çobanlar bizlere el sallıyor.
İskeçe’de ilk durağımız İskeçe seçilmiş müftüsü Ahmet Mete’nin makamı oluyor. İskeçe’yi biz Yunanlılara meydan okuyan meşhur seçilmiş müftü Mehmet Emin Ağa ile tanıyoruz. Ağa’nın vefatından sonra Ahmet Mete müftü olarak seçilmiş. Yunanlıların atadığı müftü ise halk nezdinde itibar görmüyor. Müftü Mete’nin bölge üzerinde oynanan oyunlarla ilgili açıklamaları Türk azınlığın asimile edilmesi için Yunan devletinin planlarını net bir şekilde ortaya koyuyor. Türk azınlığın kendi arasında bölük pörçük olması da işin acı tarafı. Ahmet Mete birlik ve beraberlik vurgusu yapıyor.
Gerçekten Batı Trakya üzerinde büyük oyunlar planlanıyor. Türk azınlık okulu kapanma tehlikesi ile karşı karşıya. Türkiye’den gelen bazı sivil toplum örgütleri Batı Trakya Türklerini bölüp parçalamış. Bu tür şikâyetleri İskeçe Türk Birliği’ni ziyaretimizde de duyduk. 1927 yılında kurulan İskeçe Türk Birliği’nden Yunanlıların baskısı ile Türk kelimesi çıkartılmış. Avrupa İnsan Hakları mahkemesinden karar alınmasına rağmen Yunan devleti bu kararı tanımıyor. İskeçe Türk Birliği 1984 yılından beri hukuk mücadelesi veriyor.
İSKEÇE’DE YIKILAN CAMİİ VE TARİHİ ESERLER
İskeçe şehir meydanındaki saat kulesinin bulunduğu alanda büyük bir Camii ve hamamın olduğunu öğreniyoruz. Meydanın büyük bir kısmı Türk mezarlığıymış. Hem mezarlık hem de camii yıkılarak meydan yapılmış. Sadece Hacı Emin saat kulesi meydanı süslüyor. Meydandaki 400 yıllık Osmanlı çınarı geçmiş dönemin canlı şahidi. 40 bin Müslüman’ın yaşadığı İskeçe’de Türklerle sohbet edip, dert ve sıkıntılarını dinliyoruz. Kimse kameraya konuşmak istemiyor. Yunan devletinin baskısı söz konusu. İskeçe Türk liderlerinden 29 yaşında vefat eden Mehmet Hilmi Efendi’nin mezarını ziyaret edip Fatiha okuduktan sonra Dedeağaç’a gitmek üzere İskeçe’den ayrılırken İskeçe ile ilgili Vikipedi Özgür Ansiklopedisi’ndeki İskeçe bilgilerini sizlerle paylaşıyoruz.
İSKEÇE HAKKINDA ANSİKLOPEDİK BİLGİ
İskeçe, Yunanistan’ın kuzeyinde, Batı Trakya’da, aynı adı taşıyan ilin (nomos) merkezi olan kenttir. İskeçe isminin “Eskice” sözünden geldiği tahmin edilmektedir.
İskeçe, doğusundaki Gümülcine ve daha doğusundaki Dedeağaç illeri ile birlikte Yunanistan’da Türklerin en yoğun olarak bulundukları bölgelerden biridir. Drama Köprüsü isimli türküye adını veren Drama Şehri de bu bölgeye komşudur.
İskeçe’nin Tarihi Geçmişi: İskeçe bölgesi ile ilgili ilk tarihi kayıtlar MÖ 879 yılına dayanır. Küçük bir yerleşim birimi olarak başlayıp, Trakya tarihinin, (iç) savaşlar, yıkımlar gibi, tüm evrelerinde yer aldı. Her ne kadar Osmanlı İmparatorluğu 1363 yılında Edirne’nin fethi ile Balkanlar’a yerleşmiş olsa da, İskeçe’nin yanı sıra bugünkü Kavala, Drama ve Serez bölgelerinin Osmanlı hâkimiyeti altına girmesi ancak 26 Eylül 1371 tarihindeki Çirmen zaferi ile gerçekleşmiştir.
Osmanlı döneminde Yerel Türk nüfusunu güçlendirmek amacıyla Anadolu ve özellikle Konya bölgesinden İskeçe ve civar illere halk yerleştirilmiştir. Osmanlı’nın genişleme döneminde, İskeçe, orduların çıkış noktalarından biri iken, Osmanlı’nın Balkanlar’daki hâkimiyeti azalma sürecine girdikten sonra, İmparatorluğun Balkanlar’da tutunmasında belirleyici rol oynamıştır.
1715 yılına gelindiğinde İskeçe tütünü ile tanınmış ve bu ürünü sayesinde bölgenin refah düzeyi artmıştır. Mart ve Nisan 1829’da gerçekleşen iki şiddetli deprem ile şehir büyük bir yıkıma uğramış, ancak bu olay yeniden yapılanmasında büyük öneme sahip olmuştur.
1877-1878Osmanlı-Rus Savaşı ile Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’daki sınırlarının bu bölgeye gerilemesi ile birlikte, bölgeye olan Rus ve Bulgar saldırıları artmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun yardımından yoksun olarak, İskeçe halkının da katıldığı Batı Trakya Türklerinin silahlı mücadelesi ile Osmanlı için son derece olumsuz şartlar içeren Ayastefanos Antlaşmasının daha sonra Berlin Antlaşmasına dönüşmesinde katkıları olmuştur.
İskeçe Balkan Savaşları esnasında, sırası ile Bulgaristan, Yunanistan ve yine Bulgaristan tarafından işgal edildi. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun Edirne’yi yeniden ele geçirdiği dönemde yöre halkının mücadelesi ve Osmanlı tarafından yapılan yardımlar sayesinde İskeçe ve Gümülcine’deki Bulgar hâkimiyeti kaldırıldı. Ancak, ardından kurulan ve İskeçe’yi de kapsayan Garbi Trakya Hükümeti’nin, 1 Eylül 1913 tarihinde bağımsızlığını ilan etmesi, Osmanlı, Rusya İmparatorluğu ve Bulgaristan tarafından hoş karşılanmayınca, bölgede etkinlik gösteren Osmanlı subayları geri çağırıldı ve İstanbul Antlaşması ile İskeçe dâhil, Batı Trakya bölgesi Bulgaristan’a bırakıldı.
İSKEÇE’DE YUNANİSTAN DÖNEMİ
I. Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile İskeçe, Bulgaristan ve Yunanistan arasındaki cephenin ortasında kaldı. Osmanlı’nın savaşa katılması ve Bulgaristan’ın hâkimiyetinin azalması ile birlikte bölgeyi Yunanistan’a bağlamayı amaçlayan, Yunanistan ve Fransa denetimli kuruluşlar etkinlik göstermeye başladılar. Yunanistan’ın diplomatik girişimler ile bağımsızlık çabalarını bastırdığı bölgede, İskeçe’nin de dâhil olduğu Batı Trakya’nın akıbetinin halkoyu ile belirlenmesine karar verildi. Mayıs 1920’de gerçekleşen halkoyu ile Türk nüfusu ezici çoğunluğu elinde bulundurmasına rağmen, sonuç bölgenin Yunanistan’a bağlanması yönünde oldu. Millî Mücadele döneminin sona ermesi ve Lozan Anlaşması’nın imzalanması ile İskeçe Türk halkı nüfus mübadelesinden muaf tutuldu. İskeçe bir kez daha II. Dünya Savaşı’nda Bulgaristan tarafından işgal edildi. Bunu takip eden Yunan İç Savaşı boyunca da İskeçe halkı yerel mücadelelerde yer almaya devam etti.
Günümüzde ise İskeçe’de Batı Trakya Türklerinin azınlık sorunları ve insan haklarının Yunanistan tarafından ihlallerine karşı siyasi mücadele sürmektedir.
GÜNÜMÜZDE İSKEÇE
Günümüzde İskeçe modern bir kent kimliğine sahip, zengin tarihi, doğası ve gelenekleriyle her yıl büyük miktarda yerli ve yabancı ziyaretçi kabul etmektedir. Her yıl Şubat sonu veya Mart başına doğru düzenlenen Karnaval ve Eylül başındaki eski kasaba festivali görülmeye değer etkinlikler arasındalar. Ayrıca her cumartesi düzenlenen kent pazarı da ziyaret edilebilir.
*Özel İlim Kültür Tarih ve Teknoloji Araştırma Merkezi Kütüphanesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nün 2012/7 sayılı genelgesinin 10. maddesi uyarınca Kocaeli Valiliği’nin 26.07.2018 tarih ve E628866 olurlarıyla kurulmuştur. (www.iktav.com)
**İKTAV VAKFI, 21 Şubat 2018 tarihli ve 30339 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak kuruldu. (www.iktavvakfi.com)